11. Cüz

(Tebve Sûresi: 94-129)

94. Geri döndüğünüzde size özür beyan ederler. De ki:

‑Özür beyan etmeyin, size inanmayacağız. Allah haberlerinizi bize bildirmiştir. Allah da yaptıklarınızı görecektir, Resulü de. Sonra gaybı ve görünenleri bilene döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir.

95. Döndüğünüzde onlara ilişmemeniz için Allah’a yemin edeceklerdir. Siz onlardan yüz çevirin. Onlar pistir. Kazandıklarının karşılığı olarak barınakları cehennemdir.

96. Kendilerinden hoşnut olasınız diye size yemin ederler. Siz onlardan hoşnut olsanız bile Allah fasık topluluktan hoşnut olmaz.

97. Bedevilerin küfür ve nifakları daha ileridir. Allah’ın Resulüne indirdiğinin sınırlarını bilmemek onlara daha uygundur. Allah alimdir, hakimdir.

98. Bedevilerden yaptıkları infakı zarar sayanlar ve hezimete uğramanızı bekleyenler vardır. Onlar hezimete uğrayacak olanlardır. Allah işitendir, bilendir.

99. Bedevilerden, Allah’a ve ahiret gününe iman eden, infak ettiğini Allah katında yakınlık vesilesi ve Resul’ün duasını almak için yapanlar vardır. Dikkat edin, işte yakınlık onlar içindir. Allah onları rahmetine dahil edecektir. Allah bağışlayan, merhamet edendir.

100. Muhacir, Ensar ve onlara iyi yolda tabi olanlardan ilk önce koşanlardan Allah hoşnut olmuştur. Onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Allah onlara altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte en büyük mutluluk budur.

101. Çevrenizdeki bedevi ve münafıklardan ve Medine halkından sizin bilmediğiniz nifakta direnen kimseler vardır. Biz onları biliyoruz. Onlara iki kere azap vereceğiz. Sonra da büyük bir azaba uğrayacaklar.

102. Geri kalanlar günahlarını itiraf ettiler. Onlar iyi işi kötüsüyle karıştırdılar. Allah’ın onların tövbesini kabul etmesi umulur. Şüphesiz Allah bağışlayandır, merhametlidir.

103. Mallarının bir kısmını kendilerini temizleyip, arındıracak sadaka olarak al, ve onlar için dua et. Senin duan, onlar için bir huzurdur. Allah işitendir, bilendir.

104. Allah’ın kullarının tövbesini kabul ettiğini, sadakalar aldığını ve Allah’ın tövbeleri, her zaman kabul eden ve merhametli olduğunu bilmi-yorlar mı?  105. De ki:

‑İstediğinizi yapın, Allah yaptıklarınızı görecektir. Resulü ve mü’minler de yaptığınızı görecektir. Görülmeyeni ve görüleni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. Yapıyor olduğunuz şeyleri size haber verecektir.

106. Bir kısmı da Allah’ın emrine kalmıştır. Allah onlara ya azap eder; yada tövbelerini kabul eder. O, alimdir, hakimdir.

107. Zarar vermek, inkâr etmek, mü’minler arasında tefrika çıkarmak, Allah ve Resulü’ne karşı daha önce savaşanlara gözcülük yapmak üzere bir mescit yapan kimseler: ‘Biz, yalnızca iyilik yapmak istedik.’ diye yemin ederler. Onların kesinlikle yalancı olduklarına Allah şahitlik eder.

108. O mescide hiç girme, ilk günden takva üzerinde bina edilen mescit, içinde bulunmaya daha layıktır. Orada arınmayı arzulayan insanlar vardır. Allah, arınanları sever.

109. Binasını, Allah’tan korkma ve O’nun rızası üzerine kuran kimse mi hayırlıdır; yoksa, binasını, kaymak üzere olan bir uçurum kenarına yapıp da onunla beraber cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah zalim topluma yol göstermez.

110. Onların kalplerinde kurduğu bina, kalpleri paramparça olana kadar bir nifak olacaktır. Allah alimdir, hakimdir.

111. Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır. (onlar) Allah yolunda savaşarak öldürürler ve öldürülürler. Bu, Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da verilen gerçek bir vaattir. Verdiği sözü Allah’tan daha çok tutan kim vardır? Öyleyse Onunla yaptığınız alış verişe sevinin. Bu en büyük başarıdır.

112. Allah’a tövbe eden, kulluk eden, hamd eden, seyahat eden, boyun eğen, secde eden, iyilikleri emreden, kötülükleri yasaklayan, Allah’ın yasalarını koruyan mü’minleri müjdele!

113. Cehennemlik oldukları anlaşıldıktan sonra, akraba bile olsalar müşrikler için bağışlanma dilemek Peygambere ve iman edenlere yaraş-maz.

114. İbrahim’in babası için bağışlanma dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden dolayı idi. Allah’ın düşmanı olduğunu kesin olarak anlayınca ondan uzaklaştı. İbrahim gerçekten çok içli ve yumuşak kalpli idi.

115. Allah, bir topluma hidayet verdikten sonra, onlara sakınılmaları gereken şeyleri açıklamadan, onları sapıklıkta bırakmaz. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilendir.

116. Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah’ındır. Dirilten ve öldüren O’dur. Sizin Allah’tan başka bir veliniz ve yardımcınız yoktur.

117. Allah, Peygamberin, Muhacir’in, Ensarın[1]; sıkıntılı bir zamanda bir kısmının kalpleri kaymak üzere iken Peygambere uyan kimselerin tövbelerini kabul etti. Tövbelerini, onlara karşı şefkatli ve merhametli olduğu için kabul etmiştir.

118. Geride kalan üç kişinin de…

 Bütün genişliğine rağmen yeryüzü kendilerine dar gelip, canları çıkacak gibi oldu. Allah’tan başka bir sığınak olmadığını anladılar. Tövbe ettikleri için Allah, onların tövbesini kabul etti Şüphesiz tövbeleri kabul eden ve merhamet eden O’dur.

119. Ey İman edenler! Allah’ tan korkun ve doğrularla beraber olun!

120. Medine halkına ve çevrelerinde bulunan bedevilere Allah’ın Resulünden geri kalmaları ve kendilerini O’na tercih etmeleri yaraşmaz. Bu, onların Allah yolunda susuzluğa, yorgunluğa, açlığa ve kafirleri kızdıracak bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı zafer kazanmaları karşılığında, onların doğru bir iş yaptıklarının yazıldığı içindir. Şüphesiz Allah, iyilik yapanların ecrini zayi etmez.

121. Allah tarafından yaptıklarının karşılığı olarak en güzel şekilde ödüllendirilmek için, az ve çok infakta bulundukları her şey, yürüdükleri her yol onlar için yazılmıştır.

122. Mü’minlerin toptan savaşa çıkmaları (doğru) olmaz. Her topluluktan bir grubun dinde derinleşmek ve kavimleri geri döndüklerinde onları uyarmak ve sakındırmak için geride kalmaları gerekmez mi? Umulur ki sakınırlar.

123. ‑Ey İman edenler! Sizde büyük bir güç olduğunu görmeleri için yakınınızda bulunan kafirlerle savaşın. Allah’ın muttakilerle beraber olduğunu bilin.

124. Bir sûre indirilince, aralarında:

‑Bu hanginizin imanını artırdı? diyen kimseler vardır. O, iman eden kimselerin imanını artırmıştır. Onlar, bunu birbirlerine müjdelerler.

125. Kalplerinde hastalık bulunanların pisliklerine pislik katmıştır. Ve onlar, kafir olarak ölmüşlerdir.

126. Onlar, her yıl bir veya bir kaç kez belaya uğratıldıklarını görmü-yorlar mı ki tövbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar?

127. Bir sûre inince, “Sizi bir kimse görüyor mu?” diye birbirlerine bakarlar. sonra dönüp giderler. Allah, anlayışsız bir topluluk oldukları için onların kalplerini (imandan) uzaklaştırmıştır.

128. Andolsun ki, içinizden size, sizin sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, mü’minlere şefkatli ve merhametli bir resul gelmiştir.

129. Eğer imandan yüz çevirirlerse de ki:

‑Bana Allah yeter, O’ndan başka ilah yoktur. Yalnız O’na güveniyorum. O, büyük Arşın Rabbidir.

 10. YÛNUS SÛRESİ

(Mekke dönemin sonlarında indirilen sûre ismini 98. ayette geçen Yunus Peygamberin isminden almıştır. 109 ayettir.)

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla ..

1. Elif Lâm Râ,

2. İşte bunlar hikmetli kitabın ayetleridir. İçlerinden bir adama: “İnsanları uyar, iman edenlere Rab’leri katında yüksek makamlar olduğunu müjdele!” diye vahy etmemiz insanların tuhafına mı gitti ki, kafirler:

‑Bu açıkça bir büyücüdür, dediler?

3. Şüphesiz, Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra Arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah’tır. İzni olmadan kimse şefaat edemez. İşte sizin Rabbiniz Allah budur. O’na kulluk edin, öğüt dinlemiyor musunuz?

4. Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın vadi haktır. O, yaratmayı başlatır. Sonra da iman edip, doğruları yapanları adaletle mükafatlandırmak için yeniden diriltir. Kafirlere gelince, kafirlik yaptıkları için onlara kızgın bir içecek ve can yakan bir ceza vardır.

5. Güneşi ışık, ayı aydınlık kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için aya menziller takdir eden O’dur. Allah bunları sadece hak olarak yapmıştır, bilen bir toplum için ayetleri açıklıyor.

6. Gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, Allah’ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde sakınan bir toplum için işaretler vardır.

7. Bizimle karşılaşmayı ummayan ve geçici hayata razı olup onunla tatmin olanlar, işte onlar ayetlerimizden gafildirler.

8. İşte onlar, kazandıklarının karşılığı olarak ateş onların varacağı yerdir.

9. İman edip, doğruları yapanları Rab’leri inanmaları sebebiyle altından ırmakların aktığı nimet cennetlerine eriştirir.

10. Orada duaları: “Allahım sen ne yücesin!”dir. Sağlık temennileri: “Selam!”dır, dualarının sonu ise: “Alemlerin Rabbine hamd olsun.” dur.

11. Eğer Allah, insanlara hayrı çarçabuk istedikleri gibi şerri de çarçabuk verseydi, hemen ecellerine hükmedilirdi (helak edilirlerdi.) Bizimle buluşmayı ümit etmeyenleri azgınlıkları için bocalar bir halde bırakırız.

12. İnsana bir darlık dokunduğu zaman, yatarken otururken veya ayakta iken bize yalvarır. Biz onun darlığını giderdiğimizde sanki başına gelen darlık sebebiyle bize hiç yalvarmamış gibi geçip gider. İşte, böyle müsriflere yapmakta oldukları şey güzel görünür.

13. And olsun ki, sizden önce nesilleri, Resulleri onlara belgeler getirdikleri halde zulmedip, iman etmedikleri için yıkıma uğrattık. Suçlu bir toplumu işte böyle cezalandırırız.

14. Sonra onların ardından, nasıl hareket edeceğine bakmak için sizi yeryüzünde iş başına getirdik.

15. Ayetlerimiz açık açık onlara okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar:

‑Bundan başka bir Kur’an getir ya da bunu değiştir, dediler. De ki:

‑O’nu kendi arzuma göre değiştirmem mümkün değildir. Ben, sadece bana vahy edilene uyarım. Ben eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım.

16. De ki:

‑Eğer Allah dileseydi onu size hiç okumazdım ve O’nu size hiç bildir-mezdi. Daha önce sizin aranızda bir ömür yaşadım, hiç düşünmüyor musunuz?

17. Allah adına yalan uydurandan veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir. Suçlular kesinlikle kurtuluşa eremezler.

18. Kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere:

‑Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyerek Allah’tan başkalarına kulluk ederler. De ki:

‑Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Allah, koştukları şirklerden münezzeh ve yücedir.

19. İnsanlar tek ümmetti, sonra ayrıldılar. Rabbinden daha önce bir söz verilmiş olmasaydı; ayrılığa düştükleri konuda aralarında aralarında hemen hüküm verilirdi.

20. ‑Rabbinden O’na bir mucize indirilseydi ya! derler. De ki:

‑Gayb Allah’ındır, bekleyiniz ben de sizinle birlikte bekleyenlerdenim.

21. İnsanlara darlık/zorluk dokunduktan sonra, onlara bir rahmet tattırdığımız zaman, hemen ayetlerimiz hakkında hile kurarlar. De ki:

‑Allah hile kurmada daha hızlıdır. Şüphesiz bizim elçilerimiz onların kurdukları planı yazıyorlar.

22. Sizi karada ve denizde yürüten O’dur. Öyle ki siz bir gemide iken ve güzel bir rüzgar ile akıp giderken insanlar onunla neşelenirler. Şiddetli bir rüzgar çıkıp, her taraftan onları dalgaların sardığı ve çepeçevre kuşatıldıklarını anladıkları zaman dini tamamen O’na has kılanlar olarak:

‑Eğer bizi bundan kurtarırsan andolsun ki şükredenlerden olacağız, diye Allah’a dua ederler.

23. Allah onları kurtarınca, hemen yeryüzünde haksız yere taşkınlık ederler. Ey insanlar, sizin taşkınlığınız dünya hayatı boyunca kendi aleyhinizedir. Sonra da dönüşünüz bizedir. O zaman size yapmakta olduğunuz şeyleri haber veririz.

24. Dünya hayatının örneği, gökten indirdiğimiz su gibidir. Onunla insanların ve hayvanların yiyeceği bitkiler, ürün, verir. Yeryüzü tüm güzellikleriyle süslenip bezenir. İnsanlar da ona güç yetirdiklerini sandıkları bir anda, geceleyin veya gündüzün emrimiz gelir de sanki dün hiçbir şey yokmuş gibi kırıp geçiririz. Düşünen bir topluma ayetleri böyle açıklıyoruz.

25. Allah esenlik diyarına çağırır, dileyeni de dosdoğru yola yöneltmektedir.

26. İyi davrananlara, daha iyisi ve bir fazlası vardır. Onların yüzlerini karartı ve zillet bürümez. Onlar cennet dostlarıdır, onlar orada ebedidirler.

27. Kötülük işleyenlere, kötülükleri kadar ceza vardır. Onların yüzünü zillet bürümüştür. Onları Allah’a karşı savunacak kimse yoktur. Sanki onların yüzleri gece gibi karanlık bir parçayla örtülmüştür. İşte onlar ateşin dostlarıdır. Onlar, orada ebedidirler. 28‑29. O gün onların hepsini bir araya toplarız. Sonra şirk koşanlara:

‑Siz ve ortaklarınız (şirk koştuklarınız) yerlerinize! deriz. Ve aralarını ayırırız. Ortak koştukları :

‑Siz bize kulluk etmiyordunuz. Allah, sizinle bizim aramızda şahit olarak yeter. Sizin bize kulluk ettiğinizden haberimiz yoktu, derler.

30. İşte orada herkes dünyada yaptığı şeyin gerçek mahiyetini kavrar. Ve gerçek mevlaları olan Allah’a döndürülürler ve uydurdukları düz-meceler onlardan kaybolup gider.

31. De ki:

‑Gökten ve yerden size rızık veren kimdir? Kulak ve gözlere hükmeden kimdir? Ölüden diriyi çıkaran; ölüyü de diriden çıkaran kimdir? Her işi düzenleyen kimdir? Onlar:

‑Allah’tır! diyecekler.

‑O halde O’na karşı gelmekten sakınmaz mısınız? de.

32. İşte gerçek Rabbiniz Allah budur. Haktan sonra dalaletten başka ne vardır? O halde nasıl sırt çeviriyorsunuz.

33. Böylece, fasık olanların inanmayacaklarına dair Rabbinin sözü gerçekleşti.

34. De ki:

‑Ortak koştuklarınızdan yaratmayı başlatan ve sonra bunu tekrar eden var mıdır? De ki:

‑Yaratmayı başlatan ve onu tekrarlayan Allah’tır. Nasıl da uyduruyorsunuz.? 35. De ki:

‑Ortak koştuklarınızdan gerçeğe eriştiren var mıdır? De ki:

‑Allah, gerçeği gösterir. Gerçeği gösteren mi uyulmaya daha layıktır; yoksa birisi yol göstermezse, doğruya ulaşamayan mı? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

36. Onların çoğu sadece zanna uyarlar. Gerçekte zan hakikat karşısında bir şey ifade etmez. Şüphesiz ki Allah, onların ne yaptıklarını bilendir.

37. Bu Kur’an, Allah’tandır. Başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekileri tasdik ve Alemlerin Rabbi’nden (geldiğine) şüphe olmayan kitabın açıklamasıdır.

38. Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar? De ki:

‑O’nun sûrelerine benzer bir sûre meydana getirin, iddianızda samimi iseniz Allah’tan başka çağırabileceklerinizi de çağırın.

39. Onlar, ilmini kavrayamadıkları ve henüz açıklaması onlara gelmemiş olan bir şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böyle yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak!

40. Aralarında ona inananlar da vardır; inanmayanlar da, Rabbin ise bozguncuları daha iyi bilir. 41. Seni yalanlarlarsa “Benim yaptığım banadır. Siz benim yaptığımdan sorumlu değilsiniz. Ben de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim.” de!

42. Onlardan seni dinleyenler vardır. Şayet akletmez olduysalar sağırlara sen mi işittireceksin?

43. ‑Onlardan sana bakanlar vardır. Basiretlerini kaybetmişlerse körlere sen mi yol göstereceksin?

44. Allah insanlara hiç zulmetmez, fakat insanlar kendilerine zulmederler.

45. Onları toplayacağı gün, sanki gündüz birbirleriyle tanışacakları bir zaman kadar kalmış gibidirler. Allah ile karşılaşmayı yalanlayıp doğru yolda olmayanlar kaybetmişlerdir.

46. ‑Onlara vaat ettiğimizin bir kısmını sana ya gösteririz; yada seni vefat ettiririz. Nasıl olsa onların dönüşü bizedir. Sonra Allah, onların yaptıklarına zaten şahittir.

47. Her ümmet için bir Resul vardır. Onlara Resulleri geldiğinde aralarında adaletle hükmedilir ve onlara zulmedilmez.

48. ‑Doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman gerçekleşecektir?’ derler.

49. De ki:

‑Allah’ın dilediğinden başka kendim için bir zarar da fayda da sağlayamam. Her ümmetin bir eceli vardır. Eceli geldiği zaman bir saat bile geri de bırakılmaz; ileri de alınmaz.”

50. De ki:

‑Allah’ın azabı size gece veya gündüz gelirse ne yaparsınız? Suçlular onu ne acele istiyorlar?!

51. O, gerçekleştikten sonra mı ona inandınız? Siz onu acele istiyor-dunuz.

52. Sonra zalimlere şöyle denir:

‑Sonsuz azabı tadın, Kazandıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılacaksınız? denir.

53. ‑Gerçek mi bu? diye sana soruyorlar. De ki:

‑Evet, Rabbim hakkı için o gerçektir. Siz ondan kaçamayacaksınız.

54. Zulmetmiş herkes yeryüzündeki her şeyi fidye olarak vermek ister.. Azabı gördüklerinde pişmanlık duyarlar. Oysa onlara zulmedilmeden aralarında adaletle hükmedilmiştir.

55. ‑İyi bilin ki, göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır. İyi bilin ki, Allah’ın vaadi haktır. Fakat onların çoğu bilmez.

56. Dirilten ve öldüren O’dur. O’na döndürüleceksiniz!

57. ‑Ey İnsanlar! Rabbinizden size bir öğüt, kalplerde olana bir şifa, kılavuz ve mü’minler için bir rahmet gelmiştir. 58. De ki:

‑Bunlar, Allah’ın fazlı ve O’nun rahmetiyledir. İşte buna sevinsinler. Bu onların biriktirdiklerinden hayırlıdır. 

59. De ki:

‑Allah’ın size indirdiğinin bir kısmını haram, bir kısmını helal kıldığınızı görüyor musunuz? De ki:

‑Size Allah mı izin verdi; yoksa Allah hakkında yalan mı uyduruyorsunuz?

60. Allah hakkında yalan uyduranlar kıyamet gününü ne zannettiler? Şüphesiz Allah insanlara karşı bol ihsan sahibidir fakat, insanların çoğu şükretmezler.

61. Ne durumda olursan ol, Kur’an’dan ne okursanız okuyun ve ne yaparsanız yapın; yaptıklarınıza daldığınız anda kesinlikle biz sizin üzerinizde şahit olmuşuzdur. Yerde ve gökte zerre kadar bir şey; bundan küçüğü de büyüğü de Rabbinden gizli değildir, apaçık bir kitaptadır.

62. ‑İyi bilin ki, Allah’ın velilerine korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.

63. Onlar Allah’a inanmış ve O’na karşı gelmekten sakınmışlardır.

64. Dünya hayatında da ahirette de müjde onlaradır. Allah’ın sözlerinde hiç bir değişme yoktur. Bu büyük kurtuluştur.

65. İnkarcıların sözleri seni üzmesin, çünkü bütün güç Allah’ındır. O, işiten ve bilendir.

66. İyi bilin ki, göklerde ve yerde kim varsa hepsi Allah’ ındır. Allah’ı bırakıp da ortak koştuklarına dua edenler yalnızca zanna uyanlardır. Onlar sadece tahminde bulunuyorlar.

67. Size geceyi dinlenesiniz diye karanlık ve gündüzü de çalışasınız diye aydınlık olarak yaratan Allah’tır. Kulak veren toplum için bunlarda ayetler vardır.

68.“Allah bir çocuk edindi.” dediler. Hâşâ, O, bundan uzaktır. Göklerde ve yerde olan her şey O’nundur. Bu hususta bir deliliniz de yoktur. O halde Allah hakkında bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz?

 69. De ki:

‑Allah hakkında yalan uyduranlar asla kurtuluşa eremezler.

70. Dünyada biraz geçimlik; sonra dönüşleri yine bize olacaktır. Biz de onlara inkar etmiş olmaları sebebiyle şiddetli azabı tattıracağız.

71. ‑Onlara Nuh’un haberini oku! Hani kavmine demişti ki:

‑Ey Kavmim! İçinizde bulunmam ve Allah’ın ayetlerini hatırlatmam eğer sizin zorunuza gidiyorsa ‑Ben zaten Allah’a bağlanmışımdır‑ Haydi, ortak koştuklarınızla gücünüzü birleştirin, sonra da yapacağınız size dert olmasın. Hiç beklemeden vereceğiniz kararı bana uygulayın.

72. Eğer yüz çevirmişseniz, ben sizden bir ücret istememiştim. Benim ücretim sadece Allah’a aittir. Ben müslümanlardan olmakla emr olundum.

73. Onu yalanlamışlardı. Biz de onu ve onunla birlikte gemide olanları kurtarmış, ayetlerimizi yalanlayanları ise suda boğmuştuk. Uyarılanların sonunun nasıl olduğuna bak!

74. O’ndan sonra da toplumlarına elçiler göndermiştik. (O toplumlara) elçiler belgelerle gelmişlerdi. Daha önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte, haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz.

75. Sonra onların ardından Musa ve Harun’u ayetlerimizle Firavun ve çevresine gönderdik. Fakat büyüklük taslamışlardı. Onlar zaten suçlu bir kavim idi.

76. Katımızdan onlara gerçek geldiği zaman, onlar:

‑Bu, apaçık bir sihirdir! demişlerdi.

77. Musa:

‑Size gelen gerçek için mi böyle söylüyorsunuz? Bu sihir midir? Sihirbazlar asla kurtuluşa eremezler, demişti.

78. Onlar ise:

‑Sen bize, babalarımızı bulduğumuz yoldan bizi ayırmak ve yeryüzünde büyüklük sadece ikinizin olsun diye mi geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz.

79. Firavun ise:

‑Bütün bilgin sihirbazları bana getirin! dedi.

80. Sihirbazlar gelince Musa onlara:

‑Ne ortaya koyacaksanız koyun! dedi.

81. Onlar, ortaya koyunca, Musa:

‑Yaptığınız şeyler sihirdir. Şüphesiz  Allah onları boşa çıkaracaktır. Allah bozguncuların işlerini düzelt-mez, dedi.

82. Günahkarlar hoşlanmasa da Allah sözleriyle hakkı ortaya koyacaktır.

83. Firavun ve çevresindekilerin işkence yapmasından korkmalarından dolayı kavminden Musa’ya çok küçük bir grubun dışında inanan olmadı. Çünkü Firavun o yerde hakimdi ve O, aşırı gidenlerdendi. 

84. Musa:

‑Ey Kavmim, Allah’a inanıyorsanız ve teslim olmuşsanız O’na güvenin, dedi.

85. ‑Allah’a güvendik, Ey Rabbimiz  bizi o zulmeden kavme fitne yapma!

86. Rahmetinle bizi kafirlerden kurtar, dediler. 

87. Musa ve kardeşine:

‑Mısır’da milletinize evler hazırlayın; evlerinizi namazgah edinin. Namaz kılın ve iman edenlere müjde verin! diye vahyettik. 

88. Musa:

‑Rabbimiz, doğrusu sen Firavun’a ve çevresine ziynetler ve dünya hayatında mallar verdin. Rabbimiz, senin yolundan saptırsınlar diye mi? Rabbimiz, mallarını yok et, kalplerini sık; Çünkü onlar can yakıcı azabı görmedikçe inanmazlar, dedi.

89. Allah:

‑İkinizin duası da kabul olundu, dürüst hareket edin; bilmeyenlerin yoluna asla uymayın, dedi.

90. İsrailoğulları’nı denizden geçirdik. Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla arkalarına düştüler. Firavun boğulacağı anda:

‑İsrailoğulları’nın inandığından başka ilah olmadığına inandım. Artık ben O’na teslim olanlardanım, dedi.

91. ‑Şimdi mi? Sen, önceden isyan etmiş ve bozgunculardan olmuştun!

92. Bugün senin cesedini arkandan gelenlere ibret olması için kurtaracağız. Şüphesiz, insanların çoğu bizim ayetlerimizden gafildir.

93. İsrailoğulları’nı hoşlanacakları evlere yerleştirmiş, temiz yiyeceklerle onları rızıklandırmıştık. Kendilerine ilim gelene kadar da anlaşmazlığa düşmemişlerdi. Şüphesiz Rabbin, anlaşamadıkları konu hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.

94. Şayet sana indirdiğimizden şüphede isen; senden önce indirdiğimiz kitapları okuyanlara sor. And olsun ki sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma!

95. Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan da olma; Yoksa kaybedenlerden olursun!

96. Şüphesiz Rabbinin söz verdiği azabı hak edenler inanmazlar.

97. Can yakıcı azabı görene kadar,

Kendilerine her türlü belge gelse bile…

98. Bir şehir (halkı) inanmalı değil miydi ki imanları kendilerine fayda versin?!

Ancak Yunus’un Kavmi hariç… Onlar iman edince, dünya hayatında onlardan zillet azabını gidermiş ve belirli bir süre daha geçindirmiştik.

99. Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların tümü inanırdı. Öyleyken insanları inanmaya sen mi zorlayacaksın?!

100. Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse inanamaz. O, aklını kullanmayanlara kötü bir azap verir. Ve pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine koyar.

101. ‑Göklerde ve yerde neler var bir bakın, de! İnanmayacak bir topluma ayetler ve uyarmalar fayda vermez.

102. Kendilerinden önce geçenlerin başlarına gelen olaylardan başka bir şey mi bekliyorlar? (Öyle mi?)

‑Bekleyin, ben de sizinle beraber beklemekteyim, de!

103. Sonra biz Peygamberlerimizi ve iman edenleri böyle kurtarırız. İman edenleri verdiğimiz söz gereğince kurtarmamız bize haktır.

104. De ki:

‑Ey İnsanlar! Benim dinimden şüphede iseniz bilin ki ben Allah’tan başka taptıklarınıza tapmam; ancak sizi öldürecek olan Allah’a kulluk ederim. Mü’minlerden olmakla emrolundum.

105. Yönünü hanif olarak dine çevir, sakın müşriklerden olma!

106. Allah’ı bırakıp, sana fayda da zarar da veremeyecek olan şeylere yalvarma! Eğer böyle yaparsan kesinlikle zalimlerden olursun!

107. Allah sana bir sıkıntı verirse, onu O’ndan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse; O’nun nimetini engelleyecek yoktur.

Onu kullarından dilediğine verir. O, bağışlayandır, merhametlidir.

108. De ki: “Ey İnsanlar! Rabbi-nizden size hak gelmiştir. Doğru yola giren sadece kendisi için girmiş ve sapıtan da kendi zararına sapıtmıştır. Ben, sizin bekçiniz değilim.”

109. Sana vahyedilene uy, Allah hükmünü verene kadar sabret! O, hüküm verenlerin en iyisidir.

 11. HÛD SÛRESİ

(Peygamberlerin kıssalarından önemli örneklerin yer aldığı sûre Mekke Döneminin sonunda indirilmiştir. Adını Hûd Peygamberin kıssasından almıştır. 123 ayettir.)

Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla ..

1. Elif Lâm Râ, Bu, Ayetleri sağlam, hakim ve haberdar olan Allah tarafından açıklanmış bir kitaptır.

2‑3. Ben, Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz, Rabbinize bağışlanma dileyip, kendisine yönelesiniz diye vakti belirlenmiş bir süreye kadar güzel bir geçimlikle sizi geçindirmesi ve her fazilet sahibine değerini vermesi için O’ndan size bir uyarıcı ve müjdeciyim. Şayet yüz çevirirseniz, başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım.

4. Dönüşünüz Allah’adır. O’nun her şeye gücü yeter.

5. Dikkat edin, O’ndan gizlenmek için iki büklüm oluyorlar. İyi bilin ki, Allah elbiselerine büründükleri zaman da gizlediklerini ve açıkladıklarını bilir. O, kalplerin özünü bilir.


[1] Muhacir: Hicret eden, Ensar: Hicret edenlere yardım eden Medineli Müslümanlar.